Pozitif Düşünme Nedir? Etkileri Nelerdir, Nasıl Ortaya Çıkar?
Günümüzde pozitif düşünme adına pek çok efor harcanıyor – okullar ve iş yerleri optimizme dair eğitimler düzenliyor, kişisel gelişim kitapları bir “düşünme biçimi” satıyor, televizyon programlarında uzman psikologlar halka sesleniyor. Ancak popüler kültürün ötesinde, bilimsel araştırmalar pozitif düşünmeyi nasıl tanımlıyor?
Bir tanıma göre, pozitif düşünme durumlara daha aydınlık bir yerden bakabilme becerisi ve insanları daha yapıcı ve yaratıcı hale getiren bir yetidir. Optimizm, umut, keyif ve iyi oluş hali gibi pek çok olumlu duygu ile yakından ilişkilidir. Aslında düşünmeye, davranışlara, duygulara ve tutumlara yansıyan genel bir olgudur.
Pozitif düşünmeye dair pek çok teori mevcuttur: Lazarus’un Etkileşimsel Stres Modeli’ne göre stres; bir olay sonucu değil, bireylerin olayı değerlendirmesi ile ortaya çıkar. Bu yüzden stresli olaylara pozitif veya negatif yaklaşımımız aslında stres seviyemizi yapılandıracaktır. Bu çalışmaya göre olumlu düşünen bireylerin stresli olayları daha az tehdit edici algıladıkları ve problem çözücü bir şekilde yaklaştıkları görülmüştür. Fredrickson’ın “Genişlet ve İnşa Et” teorisi ise olumlu duyguların insanların farkındalık düzeyini arttırdığını ve onları yeni düşüncelere karşı açık hale getirdiğini ifade eder. İnsanlar bu tarz bir düşünme biçimiyle olaylara daha geniş bir açıdan bakar, negatif duyguları bertaraf edebileceklerine güvenir ve psikolojik dayanıklılıkları ile baş etme mekanizmalarını geliştirir.
Araştırmalara göre optimizmin hayatın pek çok alanında yarar sağladığı görülmüştür – insanların geleceklerine karşı pozitif beklentilere sahip olması onların fiziksel sağlığını olumlu yönde etkiler. Öyle ki, birtakım enzimlerin salgılanmasını bile etkilediği sonucuna varılmıştır. Bir diğer yandan, insanlar sorunlarla karşılaştıklarında problem-çözücü bir şekilde ilerler, sorunu çözmek adına planlar yapar ve bu negatif olayların onların kişisel gelişimine nasıl katkı sağlayacağını anlamaya çalışırlar. Ergenlerle yapılan bir çalışma, onların yeni okul ortamlarına alışmaları, kendilerine olan güvenlerinin artması ve öğrenme, iş, spor, sosyal uyum gibi pek çok konuda sahip oldukları pozitif düşünme biçiminin katkıda bulunduğunu göstermiştir. İnsanların kendi hayatları için uzun vadeli hedefler koymasına, daha sağlıklı bir psikolojiye sahip olmalarına ve karşılaştıkları olay karşısında bir kontrol sahibi olabileceklerine inanmalarına fayda sağlar.
Peki ya pozitif düşünme nasıl ortaya çıkar?
Bu konudaki araştırmalar hem bireysel farklılıklar ve genetik yapımızın, hem de çevre ile büyüdüğümüz ortamın ortak etkisi olduğunu gösteriyor. Optimist insanların genel olarak minnettar ve farkındalığa sahip bir düşünme biçimine sahip oldukları, yardımsever davranışlarda bulunduğu ve kendilerini memnun edecek düzenli aktivitelerle meşgul oldukları görülmüştür. Özellikle bir çalışma optimizmin ebeveynden çocuğa geçen kalıtsallığını %25 oranında bulmuştur! Genetik etkilerin yanı sıra çocukların kendi başarı ve hata deneyimlerini nasıl değerlendirdiklerinin de önemli bir yeri vardır. Özellikle ebeveynlerin hem kendi başarı ve hatalarına hem de çocuklarınınkilere nasıl yaklaştığı aslında çocuklara bir tür rol modeli olmaları konusunda tesir ediyor diyebiliriz. İnsanlar olumsuz yaşam deneyimlerine dışsal, spesifik ve değişken olarak baktığında olaylar üzerinde bir kontrol sağlayabileceklerine inanıyor; dolayısıyla da daha pozitif bir bakış açısı elde ediyorlar.
Son olarak, pozitif düşünmeyi konu edinen terapi ekolleri mevcuttur. Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT), insanların içsel potansiyellerini arttırarak tüm duygu ve düşünceleriyle birlikte kendilerini bir bütün olarak kabul etmelerini hedefler. Bu noktada şu an yaşanılan negatif duygu ve düşünceler göz ardı edilmez; aksine, insanların şu anki hayata bakışını oluşturan geçmiş yaşantıları ele alınır. Böylece olumsuz duyguları geriye itmek yerine onlar için kendi içimizde bir yer açar, onlara dikkat eder ve hayatımıza bu farkındalık ile devam ederiz. Düşünceler pozitif ya da negatif olarak kategorize edilerek olumsuz olanlardan kurtulmak hedeflenmez. Bir olumsuz düşünceyi deneyimlemek, ona inanmakla aynı değildir. Özetle, ACT her tür duygu ve düşünce deneyimini kabul eder ama onlara inanmamayı seçebileceğimizi gösterir.